Şaşkın Ardışık Yazıların Üçüncüsü

İhanet çok garip bir kelime… Filmlerde, kitaplarda ve tüm yaşadıklarımızda en fazla alay ettiğimiz, bazen, doğru, muhteşem karakterleri düşürdükleri konum için çok kızdığımız, ama sonuçta “bize uğramaz” dediğimiz…

Hiç ihanete uğramadığımdan ihanetle çok dalga geçişim şimdi beni biraz rahatsız ediyor sanki. Çünkü ben ilk kez ihanet eden olmakla karşı karşıyayım. Fakat etrafımda kimse benim için böyle bir şey diyemez kaldı ki ben içimde göremiyorum bunu.

Benim gibi biri ihanet etsin. Hâlbuki kim benden iyi bilir yalnızlığı. Son zamanlarda yaşadıklarım beni şaşkına çevirmiş olabilir.

Kimi kandırıyorum okuyucuyu mu? Sanırım onun sevgilisi olamamış ama onunla aralarında ilişki olmuş biriydi, Jülide.Beni Celil’in bana aşık olduğuna inandırmıştı. Ben de… Aman yarabbi şu saçmalığa bakar mısın, aklıma gelince delirecek gibi oluyorum. En iyisi unutmak bu olayı, nasılsa tatlıya bağlandı…

Belki de çok tatlıya, benim Celil’le ilişkim birlikte tiyatroya gitmekten ibaretti üç hafta öncesine kadar. Sonra bir gün üçümüzün gideceği bir Flamenko konserine, o hastalanıp gelemedi ben Celil’le gittim. Şu dünya üzerinde sanmıyorum benden başka biri olsun, sevgilisinin arkadaşına sevgilimin değer verdiği biri gözüyle bakmaktan başka bir tavır takınmayacak kadar sadık. Kaldı ki Celil tanıyıp tanıyabileceğim en efendi insan. Efendi dediysem süte sabuna karışmayan manasında değil. Nerede neyi nasıl ne kadar yapmasını bilen biri. Bundan öte hala inancı olan tek ortak arkadaşımız sanıyorum onla benim. Ortak mı? Ben kendime çeki düzen vermeliyim. Celil için gereksiz bir arkadaştan başka bir şey değilim, olamam da.

Peki neden ben tüm bu laflarıma rağmen, pek de fena olmadığım bir derste ısrarla Celil’den ders almaya çalıştım. Ben böyle biri miyim?

Celil, enteresan birisi… Siyaset konuşmayı sevmez, başkalarının ardından konuşmak konusunda takıntıya varacak kadar tutucudur. Öte yandan bu yaşında sinema tarihinde adı geçen bütün filmleri izlemiş neredeyse. Ama sinema bilgisi değil başka bir şeyler var beni çeken. O konuştuğunda herkes susar. Ve herkes ona saygı duyar. Benim tüm bu basitliğimi, işte bakın Celil’e vurulma bahanelerimdeki o iğrençliği asla taşımaz.



Asıl sorgulamam gereken onunla ilişkim.

Çok da güzel hissediyordum yanında. Daha ötesi konuşacak ve kapris yapacak birileri vardı. Tüm geçmişimin sessizliği bir anda kaprislere dönüşmüştü, bu doğru. Hiç keşfetmediğim bir yolda yeni arkadaşlarım oluyor dahası hakikaten beni seven birinin varlığını hissediyordum.

Sorun bu kadar hızlı değişmem. Son zamanlarda far bile sürüyorum. Çok iyi hatırlarım, halbuki, mor far süren kızlara içten içe duyduğum nefreti. Hiç sahip olamadığım şeyler bana olmadık şeyler yaptırıyor.

Biraz düşünüp geçmişimi geleceğime bağlamak istiyorum. Ne mutlu ki hala kendimle baş başa kaldığımda saçma sapan şeyler yapmayan bir taraflarım var. Beni lanetlediğim kimseler, karakterler olmaktan koruyor.



Bakın ben hayallere kendimi beğendirmeye çalıştım bir süre. Ergenliğimi ve ergenlik sonrası ilk yıllarımı gereksiz ve çok saçma ders tutkularına hırsa, siz bilirsiniz, boşa kelime harcatmayın bana, böyle abuk şeylere harcadım. Bu durum lisede de en sıkıcı haliyle giderken bir gün olmadık bir şey oldu. Sınıfta saçma sapan muhabbet ettiğim ve sınıfın gıcık inek kızı rolünü oynayan kız, bir trafik kazasında öldü.

İlk zamanlar çok bir şey hissetmedim. Cenazesinde onunla yaptığımız aptalca şakalar aklıma geldiğinden televizyonda cinsellik gören çocuklar gibi, -hey be benzetmeye bak ben neden yazıyorsam- kıkırdamaktan kendimi alamıyordum. Sonra zamanla bir şey fark ettim sınıfımda kimse onun eksikliğine üzülmüyordu. Bu bir önemsememe hali değildi, düpedüz “iyi ki kurtulduk” haliydi. Bu durum beni çok garip etkiledi başta. Zamanla buna da alışır gibi oldum. Öyle ki eskisi kadar ders bağımlısı bir kız olmamanın nedeni bu hal değil, o kızın şaşırtıcı etkisinin kalkmasıydı. Sonra bir gün, hiç hatırlayamadığım bir sebeple sınıfın aşırı süslü kızlarından biriyle kavga ettim. Tam olarak ne dediğini hatırlayamıyorum ama tıpkı ölen kız gibi olduğumu kimsenin beni sevmediğini söylemiş ve benim asla kendisinin sahip olduğu gibi bir çevreye sahip olamayacağını eklemişti.

Elbette böyle bir çevreye nefretle karışık isteğim önceden de vardı. Ama o kavgadan sonra bu bir takıntıya dönüştü. Onların her şeyiyle kafamda dalga geçiyor ama onlar gibi teneffüste gülüşmek için can atıyordum. Derslere bakışım değişmemişti ama yine de bir önceki durumuma göre çok daha az çalışıyordum.

Üniversiteye girdiğim yaz, okuduğum okuldan mezun olmuş bir akrabamızın evinde birkaç gün kaldım. Doğrusu şu an size nasıl olduğuna dair bir hikaye bile yazarım bu üslup sevmez üslubumla, yalnız laf aramızda olayları eskisine göre daha az bir yavanlıkla anlatıyorum. Benimle ilgilenen bekar 25 yaşında bir erkek, kafamda tüm o özendiklerimden daha üst bir yerlerde olması gerektiğine inandığım bir kişi, çok yakışıklı değil ama sırf konumundan dolayı alabildiğine karizmatik… Bence ilk ve tek platonik aşkım daha önceki saçmalıklar değildi oydu.

Tüm hayata bakışımı değiştirmişti bir anda. Derslerin yalnızca bir araç olduğuna, önemli olanın sosyal zenginlik değil entelektüel zenginlik olduğuna dair düşüncelerim özenme ve kopyalama yoluyla bu zamanlar oluştu. Tabi sonra bu yaz hikayesi bitti okula başladım ve daha üç ay geçmeden evlendiğini duydum. Salak o yaşta niye evleniyorsa?

Onu unutmam pek bunalımlı geçmedi. Üniversite ortamında onun etkisiyle birçok şeyden kaçındım belki ama onun düşüncelerini artık onun düşünceleri diye değil de, kendim tutarlı bulduğum için kendi kendime savunmaya başladım. Bu geçiş sürecinden sonrasını anlatmasam daha iyi. Çünkü henüz anlatabilecek kadar anlayamadım o dıştan ukala içten daha ukala halimi…

...

Öf gene ne çok şeye girdim. İhanet ne de garip bir kelime.

Kimse bana onun kadar değer vermedi. Otobüste tanıştığımız o günden itibaren bana o kadar iyi davrandı ki. Arkadaşın bana asılıyor dediğimde “Başka biri söylese inanamam ama sen…” demişti. Aynen böyle. Tanrım ne çocukça bir olaydı.

Bana şunu veremedi diyemem ki kendimi savunmak için. Daha da iyi mi davranmalıydı bana.

Peki niye hala o bana öylesine bir insan gelirken Celil ileri bir aşamada daha yukarıda gibi görünüyor?

Tanrım ihanet ne garip kelime…

No comments: