İktisat Bilimi Tartışmaları

Temmuz-'91 / Birikim-27 / Ahmet İnsel

Bundan birkaç yıl önce Fransa'nın ünlü muhafazakâr gazetesi Figaro'da büyük puntolarla şu başlık yer alıyordu: “Liberalizmin üstünlüğü matematik olarak ispat edildi!”. Yazı, Nobel ödülünü Kenneth Arrow'la paylaşan Fransız asıllı Amerikalı iktisatçı Gerard Debreu ile liberalizmin Kıta Avrupa'sındaki en çığırtkan savunucularından Guy Sorman'ın yaptığı bir söyleşiydi. Guy Sorman'ı Türkiyeli okuyucular Ulusların Yeni Zenginliği kitabından tanıyacaklardır. Söyleşide Debreu, tam rekabetin tam etkenlik sağladığını ve bunun yarattığı denge ortamının ise toplumsal örgütlenme açısından liberalizme denk düştüğünü iddia ediyordu. Böyle bir iddia karşısında aklı selim sahibi iktisatçılar omuz silkip geçerken, ilişikte yazısının tercümesini yayımladığımız Bernard Guerrien üşenmeden eline kalemi alıp, Debreu'ye “eserlerinizin hepsini biliyorum, hiçbir yerde eksiksiz rekabet ve genel denge arasındaki ilişki dışında bir cümle ifade etmediniz; ne de liberalizm-genel denge ilişkisini matematik yoluyla çözmeye kalkıştınız; o zaman bu iddia nicedir?” diye soruyordu. Debreu'den gelen cevap ise gerçekten kendisinin hiçbir zaman böyle bir laf etmediği, ama Sorman'ın orada laf karıştırıp, el çabukluğuyla böyle bir denklik ifade ettirdiğiydi.Bu küçük olay matematiksel iktisadın ne denli ideolojik yük taşıdığını sergilemesi açısından anlamlıydı. Çünkü matematik gibi nesnel bir bilimin yöntemi ve dili içinde bir iktisadi doğruyu ifade etmek, ona tartışmasız doğru statüsünü kazandırmak demek. Buradan hareketle de, bu doğruya olanak sağlayan ilk varsayımların gerçekliğinin doğrulanması demek bu. Yani her durumda çıkarını maksimize eden, tüm tercihlerini homojen ve birbirlerine ikame edilebilir biçimde ifade edebilen iktisaden rasyonel ideal insan ve onun davranışlarının çoğullaşmasıyla oluşan ideal toplum. Bu toplum, eksiksiz rekabet koşullarında tam etkenliğin sağlandığı optimal refah toplumu. Piyasanın kendi kendini düzeltme mekanizmaları sayesinde bu genel denge aynı zamanda istikrarlı. Yani en kötü ihtimalle konjonktürel dalgalanmalar sözkonusu. Ciddi bunalımların ise bir tek müsebbibi var: İktisadın doğal davranışlarını ve mekanizmalarını bozan devlet veya benzeri siyasal-toplumsal irade.Her şeyin kendiliğinden geliştiği eksiksiz piyasa ekonomisini çağdaş doğal ideal düzen mitosu olarak tanımlamak mümkün. Genel denge konusundaki çalışmalarıyla Nobel iktisat ödülünü alan Debreu'nün ağzına Guy Sorman'ın yukarıdaki cümleyi yakıştırması, matematikle desteklenmiş “nesnel iktisat biliminin” matematiğin kötü bir alt branşı konumuna düşecek kadar teknikleşmesinin altında yatan ideolojik dürtüyü günyüzüne çıkartıyor.Kendisi hem matematikçi hem de iktisatçı olan Bernard Guerrien'in esas uğraşlarından birisi, iktisatçıların çoğunun pek de iyi hakim olamadıkları matematiği kullanarak nasıl bir çeşit aldatmaca yaptıklarını, ispatlamakta zorluk çektikleri denklemleri nasıl es geçtiklerini ortaya sermek. Günümüzün moda iktisadı olan mikroekonomi ve bu iktisat dalının kaynaklandığı neoklasik iktisat okulu konularında Fransa'da en önde gelen uzmanlar arasında yer alan Guerrien'in yazısı iktisada aşina olmayanlara belki biraz kapalı, biraz zor gelecektir.* Ama gene de biraz zaman ayırıp, biraz zorlanmayı göze alarak yazıyı okumalarını tavsiye ederiz. Çünkü günümüzün iş bitiricileri olan iktisat mühendisleri, iyi kötü okudukları birkaç mikroekonomi kitabından kaptıkları sihirli “bilimsel” formüllerle iktisat politikaları oluşturmak, toplumu yönlendirmek ve devleti yönetmeye koyuluyorlar. Eksiksiz rekabet-tam etkenlik-refah toplumu-liberalizm zincirlemesine ulaşan ideolojik kaymaları ustaca kullanıyorlar. Bu nedenle iktisat üzerine, egemen iktisat kuramının yöntemi ve varsayımları üzerine düşünmek, tartışmak sadece akademik bir uğraş değil. “Liberal ekonomi öğretisi matematiksel olarak bilimsel midir?” gibi dolaysız siyasal bir tartışmayı en can alıcı biçimde sürdürmek demek.Guerrien yazısında belirttiği gibi, bugün hemen hemen tüm branşları mikroekonominin varsayımlarından hareket eden çağdaş iktisat kuramının dayandığı yöntem sadece matematikle sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda günümüz iktisatçıları arasında gözde olan “yöntemsel bireycilik”. “Holizm”, yani toplumsal olayları bireylerin iradelerinden değil de kurumsal, tarihsel veya yapısal belirlemelerden açıklamak yönteminin karşısına, liberal iktisatçı ve sosyologlar, her toplumsal olayı mümkün olduğunca bireylerin seçim ve davranışlarından hareket ederek açıklama yöntemini, yani yöntemsel bireyciliği çıkarıyorlar. Ne var ki Guerrien'in de hatırlattığı gibi, Debreu'nün Nobeldaşı Arrow, yöntemsel bireycilik açısından çok can sıkıcı bir teoremi ifade etmesiyle de tanınıyor. Arrow'un Condorcet'den devraldığı olanaksızlık teoremine göre bireysel tercihlerin toplamından toplumsal tercihlere varmak her zaman mümkün değil. Hatta tersine, bunun mümkün olması için gerekli koşullar çok ağır ve istisnai. Tüm bireylerin aynı geçişli tercihleri ifade etmeleri gerekiyor. Bu ise neredeyse toplumu oluşturan bir örnek birey vardır demeye geliyor. Aksi takdirde, yani olağan durumda ise, toplumsal olan sadece farklı bireylerin tercih ve davranışlarının toplamı değil, onların aralarındaki ilişkilerin de toplamı demek. Bu ise sadece bireyden değil, toplumsal ilişkiden de hareket ederek bir gerçeğe varılabilir demek. İktisatçılar elbette toplumsal ilişkiyi inkar etmiyorlar. Ama matematiksel bilimsellik saplantıları onların ancak iki aktörlü ilişki modelleri üzerinde oyun oynamalarına izin veriyor. Çünkü ikiden daha fazla aktör devreye girdiği zaman ortaya çıkan neredeyse sınırsız durumu ele alabilecek matematik denklemleriyle başa çıkmak özel bir hüner gerektiriyor. Ayrıca bu durumda ortaya çıkan yeni sorunların birkaçıyla teknik olarak başa çıkılabilse bile, bunların içerik açısından tatmin edici cevaplar olacağı da şüpheli. Buna rağmen iktisatçılar korporasyonunun önde gelenleri, yani Nobel'le taltif edilenler ya da kendilerini geleceğin Nobel adayı olarak hazırlayanlar, bilimsel olarak ilerlediklerinden emin, matematiğin nesnelliği içinde yürekleri rahat, gözleri önünde dönen ideolojik sahtekarlığa mutlulukla göz yumuyorlar. Göz yummakla yetinmeyip, bu sahtekarlığı bizzat örgütleyen iktisatçılar da cabası.
* * *
1960’lı yıllardan ’70’lerin sonuna kadar, kendini kurulu düzene karşı muhalif olarak gören, kendini bu düzeni dönüştürmeye yönelik bir toplumsal faaliyete adayan gençlerin çoğu, ki bunlar o zamanlar Marksist olurlardı, iktisat eğitimine yönelirlerdi. O zaman iktisat bilimi, toplumun temelini anlamanın ve dolayısıyla onu dönüştürmeye muktedir mekanizmaları öğrenmenin bilimiydi. Bugün de kurulu düzeni ve onun egemen söylemini zayıflatmak, toplumsal tahayyülün üzerinde hükümranlığını kurmuş olan iktisadiyat ideolojisi ile mücadele etmek için iktisat öğrenmek gerekli. Ama bu kez toplumu anlamak için değil. Her şeyden önce egemen söylemi çözmek, onun el çabukluğuyla bilimsellik örtüsü altında gizlediği tutarsızlıklarını teşhir etmek için! İktisadiyat modelinin iyi kötü egemen düzen modeli olduğu devrimizde iktisadı yeniden bir siyasal felsefe olarak ele alıp, üzerine eğilmek gerekiyor.

(*) Bernard Guerrien’in Neoklasik İktisat adlı çalışmasını (İletişim Yayınları Cep Üniversitesi dizisi) bu konuda uzmanlara hitap etmeyen, ama bilimsel titizlikle yazılmış bir çalışma arayan herkese tavsiye ederiz.

No comments: